4 Şubat 2025

babadağ haber sitesi

babadağ haber

Suriye’deki gelişmelerle birlikte gözler yeniden Ortadoğu satrancında: Dengeler değişiyor

Suriye'de ortaya çıkan yeni durum, Ortadoğu’da dengeleri değiştirmeye aday. Uzmanlar, Şam’daki cihatçı HTŞ yönetiminin mesajlarını, terör örgütü YPG’nin durumunu ve güç odaklarının politikalarına yönelik öngörülerini Cumhuriyet’e değerlendirdi.

Emekli diplomat, Türkiye’nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon, Beşşar Esad yönetiminin çöküşüyle birlikte yaşanan gelişmelerin Ortadoğu sahnesindeki güç oyunlarında yeni dengeler ortaya çıkardığını anlattı. Önhon, İran’ın Suriye’de kaybeden olduğunu, hem Suriye’deki etkisini hem Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a giden lojistik hattı kaybettiğini, bu durumun da İran’ın Lübnan’daki etkisi üzerinde olumsuz yönde yansıması olacağını vurguladı.

Türkiye’nin ise “alan ve prestij” kazandığına işaret eden Önhon, “Suriye’nin fiili yöneticilerinin Türkiye’yle aralarında bir yakınlık olduğu açıkça görülüyor. Ülkemizle ilgili gayet olumlu açıklamalar yapıyorlar. Türkiye bu ortamdan istifadeyle Suriye’de sistemin oturtulmasına, ekonominin toparlanmasına ve güvenlik güçlerinin tanzimine önemli katkı sağlayabilir. Türkiye sığınmacıların geri dönmeleri ve YPG’nin pasifize edilmesi için de avantaj elde etmiştir. Ama her iki konuda da gelişmeler kendiliğinden olmayacaktır.

Sığınmacıların büyük bölümü, geri dönmek için Suriye’deki gelişmeleri görmek isteyecektir ve o zaman dahi hepsi dönmek istemeyebilecektir. YPG ise sıkıştı ama işin içinde başka faktörler var ve dolayısıyla pasifize edilmesi o kadar kolay değil. YPG konusunda ABD unsuru önemli. Bugün ABD’nin Suriye’de yaptığı muhtelif hamleler, Türkiye ile ABD arasında sıkıntılar yaşanabileceğini düşündürüyor” dedi.

‘TEHDİTSİZ SURİYE’ VURGUSU

Türkiye’nin “birliğini koruyabilen, halkın özgür iradesiyle ülkenin yönetildiği, etrafında tehdit teşkil etmeyen bir Suriye” arzu etmesi gerektiğini aktaran Önhon, “Suriye’deki en önemli unsurların başında etnik/dini/mezhepsel çeşitliliğin korunması, Nusayrilerin, Dürzilerin, Hıristiyanların hassasiyetleri ve kaygıları göz ardı edilmemelidir. Ülkede Arap/ Sünniler çoğunlukta ama bu kesim içinde diğer gruplarla aynı kaygıları taşıyanların oranı çok büyüktür. Türkiye, HTŞ’ye yapacağı yönlendirmelerde bu hususları özellikle vurgulamalı ve ısrarcı olmalıdır” diye konuştu.

‘ZEMİN KAYGAN’

Önhon sözlerini şöyle sürdürdü: “Suriye’yi bugün fiilen yönetenler ılımlı bir söylem kullanıyorlar ama selefi kimlikleri, ideolojik yapıları ne kadar değişebilir? Bunu zaman içinde daha net göreceğiz. Suriye’de serbest seçimlerin yapılması için bir şüphesiz bir hazırlık süresine ihtiyaç bulunuyor ama bu süre ne kadar uzarsa ülkenin yeniden krize sürüklenmesi ihtimali o kadar artacaktır diye düşünüyorum. Suriye’de zeminin kaygan olduğunu ve her an her şeyin farklı bir hal alabileceğini de unutmamak ve buna göre tedbiri elden bırakmamak yararlı olur. Türkiye Suriye’ye genel bölgesel güvenlik açısından yaklaşmalıdır. Çünkü İsrail ve Körfez ülkelerinin güvenliği, sınırların korunması, ekonomik ve ticari çıkarlar gibi pek çok boyutu bulunmakta. Türkiye, Suriye’nin ayakları üzerinde durmasına yardımcı olacaktır ama bu tek başına ülkemizin sorumluluğunda olmamalıdır. Uluslararası camia ve bölge ülkeleri de Suriye’nin düze çıkması için yardımcı olmalıdır.”

‘HERKES OYUNUN KURUCUSU OLMAYA DAVET EDİLİYOR’

Ankara Üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümünden Prof. Dr. Erdem Denk, 2018 finans krizi ve pandemiyle birlikte şekillenen dünyada Ortadoğu’nun kendisine bulduğu yeri Cumhuriyet’e değerlendirdi. Denk, “Suriye’yi ve Türkiye’yi sıkıştırma politikasının mevcut gerekçelerinin sona ermekte olduğu görülüyor. Başka konularda yaşanacak tartışmalar ve izlenebilecek benzer politikalar bir yana, şimdilik eski oyun bozan aktörlere ihtiyaç bitmiş gibi. Herkes yeni oyunun kurucusu olmaya davet ediliyor” dedi.

BAŞARISIZ ADIMLAR

Prof. Dr. Erdem Denk, tarihin akışını değiştiren 2018 finans krizi sonrasında nüfuz alanını genişletmek isteyen ABD’nin terör örgütü PKK’yle sıkıştırdığı Türkiye üzerinden Suriye’yi de sıkıştırmaya başladığını belirterek “Başarısız olan barışçıl neoliberalleştirme görüşmelerini uluslararasılaştırılmış iç savaş izledi. Böylece hem Soğuk Savaş’ta Sovyetlerin nüfuz alanına dönüşen Suriye de (tıpkı Irak gibi) ‘özgürleştirilecek’ hem de İsrail’in önü açılacaktı. Bu hamlelerin önüne iki temel ‘pürüz’ çıktı” dedi. Denk, “Birincisi, Soğuk Savaş dönemindeki işbölümüne göre kendi (Batı) yarım küresine düşmeyen alanlara doğru kimi alanlar kazanan ABD’nin artık durması gerektiğini düşünen ve tekrar güçlenme arayışlarının bir parçası olarak Gürcistan, Ukrayna ve Suriye’yi ‘kaybetmeyi kabullenmeyeceği’ni gösteren Rusya. Aslında Orta Asya’da da epey mesafe alan Rusya, bu üç kritik bölgede tüm istediklerini alamayacağını anlamış görülüyor. Zira Gürcistan hâlâ ‘ortada’ olsa da en azından Suriye karşılığında Ukrayna’da onurlu bir zafer elde edilebileceğine ikna olmuş gözüküyor. Aslında ABD/Batı açısından değerlendirildiğinde, Suriye’de ‘rejimin değişmesi’ ve Türkiye’de PKK ile ilgili yaşanan tartışmalardan anlaşıldığı kadarıyla Suriye’yi ve Türkiye’yi sıkıştırma politikasının mevcut gerekçelerinin sona ermekte olduğu görülüyor. Başka konularda yaşanacak tartışmalar ve izlenebilecek benzer politikalar bir yana, şimdilik eski oyunbozan aktörlere ihtiyaç bitmiş gibi. Herkes yeni oyunun kurucusu olmaya davet ediliyor” diye konuştu.

‘HUZUR GELMESİ ZOR’

Ancak tam da bu noktada “Batıcı hamlelerin önündeki ikinci pürüze” bakılması gerektiğine işaret eden Denk, 2008 krizi ve özellikle de pandemi krizi sonrasında görünür olmaya başlayan Körfez ülkeleri ile Çin gibi yeni ekonomik aktörlerin henüz siyasiaskeri alanda “pek etkin değil” gibi düşünülseler de ciddi birer oyuncu olduklarını söyledi. Denk, “Kısa ve orta vadede Ortadoğu’ya huzur gelmesi zor gibi. Üstelik daha iklim değişikliğinin tetikleyeceği olası su krizi başlamadı bile” değerlendirmesinde bulundu. Denk, Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi “Al Suriye’yi ver Ukrayna’yı” şeklinde bir uzlaşıyla Ortadoğu’da ya da dünyada statükonun yeniden tesis edileceğini düşünmenin “naiflik” olduğunu anlattı.

‘MERKEZLERE ODAKLANMALI’

Denk, “İsrail, Türkiye, Suriye, İran, Hamas ve terör örgütü PKK gibi bölge aktörlerinin kendi aralarında veya birbirlerine karşı atacağı adımları ‘eski ittifaklar’ ve/veya onlar arasında ulaşılan uzlaşılar bağlamında analiz etmek, mevcut süreçleri güzelleme hatası olmanın da ötesinde demlenmekte olan güç dengelerini hiç hesaba katmamak anlamına gelecektir. Gelecek dönemde ne olabileceğini anlamaya çalışmanın yolu, Körfez sermayesi, Çin, Almanya özelinde AB ve hatta Hindistan özelinde diğer BRICS ülkeleri gibi potansiyel güç/ ağırlık merkezlerinin ne yapmakta olduğuna odaklanmaktan geçmektedir” ifadelerini kullandı.